TR EN

Tasarım odaklı mimarlık anlayışıyla 1998'den bu yana çalışmalar yapan MuuM Mimarlık, sanat, bilim, teknoloji ve ekonomiyle harmanlanmış, araştırmacı ve yaratıcı bir yaklaşımla, "insan odaklı çevreler" yaratmaya ve kamu adına kazanımlar elde etmeye çabalıyor. Yüksek Mimar Murat Aksu ve Yüksek Mimar Umut İyigün'ün kurucusu olduğu, MuuM, yapı enformasyon modelini (BIM - Building Information Modelling) proje üretimlerinde kullanıyor. Pek çok ulusal ve uluslararası mimarlık yarışmasında ödüller alan firma, Türkiye'de yakın gelecekte BIM konusunda bir platform oluşturmayı planlıyor. Eğitime katkıda bulunmayı bir sosyal sorumluluk projesi olarak benimseyen Murat Aksu ve Umut İyigün, üniversitelerin mimarlık bölümlerinde proje yürütücüsü ve davetli jüri üyesi olarak görev yapıyor. Geçtiğimiz aylarda Architizer A+ Avvards'da Rönesans Biz binası ile "Mimarlık + Sürdürülebilirlik Mansiyon Ödülü "ne layık görülen MuuM Mimarlık'ın mimarlık felsefesini, başarılarını ve yeni çalışmalarını kurucularından dinledik.

Sizi biraz yakından tanıyabilir miyiz? Ç ^ MURAT AKSU: Umut ile 80'li yıllary J da Ankara'da birlikte büyüdük. Umut ile aynı lisede okuyorduk, ama çok samimi bir arkadaşlığımız yoktu. 1990 yılında ikimiz de İTÜ Mimarlık Bölümü'nü kazanınca asıl arkadaşlığımız orada başladı. 1998 senesinde MuuM'u kurduk. 19982003 yılları arasında çok yoğun bir tempoyla çalıştık. 2003 senesinde Türkiye Noterler Birliği Merkez Binası Proje Yarışması'nda dört kişilik bir ekiple birinci olduk ve o yapı bizim İçin dönüm noktası oldu diyebiliriz. 2003 senesinde yaptığımız işler neticesinde kurumsal firmalarla tanıştık ve daha büyük ölçekli işler yapmaya başladık. öncelikle kurumsal firmaların küçük ölçekli yatırımlarını tasarlamaya başladık. Şu anki profilimiz o süreçte ortaya çıktı diyebiliriz. İlk çalışmalarımıza iç mekan tasarımı yaparak başladığımız için küçük ölçeklerde de çok detaylı çalışmalar yaptık, bu durum bizi mimari yapı ölçeğine geçtiğimiz zaman oldukça iyi bir şekilde besledi. 2008 yılı itibariyle de "Building Information Model" olarak tanımlanan BİM konusuna yöneldik. Bu durum, tasarım sürecini daha bilimsel ve daha duyarlı bir platforma taşımamızı sağladı. Türkiye Noterler Birliği Merkez Binası projemizden sonra Avlu 138, Rönesans Mecidiyeköy Ofisi öne çıkan projelerimiz oldu. 2013 itibariyle belirli bir ölçeğe ulaştık ve yurtdışına açılan bir ofis haline geldik. MuuM'un felsefesini özetleyebilir misiniz? Sizin için mimarlık ne ifade ediyor? MURAT AKSU: MuuM, insan odaklı bir mimarlık anlayışı ile projeler üretmek için yola çıktı. Fonksiyonel, estetik ve sosyal sorumlu çevreler üretmek amacıyla tasarım sürecinde konunun etki alanındaki tüm kesimleri dikkate almaya çalışıyoruz. Genel olarak projelerimizi, sosyal, kültürel ve çevresel unsurlar çerçevesinde sanat, bilim, teknoloji ve ekonomiyle harmanlayarak, araştırmacı ve yaratıcı bir yaklaşımla ele alıyor ve "insan odaklı çevreler yaratmak" sloganı ile tüm projelerimizde kamu adına kazanımlar elde etmek için çabalıyoruz.

Ölçekten bağımsız olarak ne tasarlarsak tasarlayalım, onu bir kentsel peyzaj unsuru olarak görüp, bunun kente nasıl etki edeceğini çok önemsiyoruz. Tüm tasarımlarımızda gün ışığı, doğal havalandırma ve yerel malzeme kullanımını ana kriterler olarak koruyoruz. Kentten bahsediyoruz, çünkü çevresel faktörler toplumsal kültürün gelişimine yön veren ana unsurların başında geliyor. İyi bir kent planlarsanız, o kentte yaşayanların sosyo-kültürel gelişimine zemin hazırlayacak bir platformu da oluşturmuş olursunuz. Kent, bir sorunlar yumağı olmak yerine çözümler platformu olduğu zaman İnsanlar daha mutlu, sağlıklı ve verimli oluyorlar. UMUT İYtGÜN: 2014 yılından bu yana, henüz tasarım ilk aşamalarında İken sürdürülebilirlik çerçevesinde tasarıma direkt etki eden iklimi, çevresel veriyi analiz ve simule eden yazılımlarla çalışıyoruz. Bu yazılımlar bize enerji-etkin ve çevreye duyarlı yapılar tasarlamak için gereken karar süreçlerinde bilimsel bir değerlendirme yapma olanağı vermekteler. Tasarladığımız yapıların uluslararası standartlara uygun çağdaş tasarımlar olarak hayata geçmesi ve uzun süre ayakları üzerinde durmasını önemsiyoruz. MURAT AKSU: Dünyayı ve yerel mimarlık gündemini de çok sıkı takip ediyoruz. Bir sentez olarak kendi doğrularımızı ve evrensel doğruları bir potada eritmeye çalışıyoruz. Bu bağlamda, eklektik bir yaklaşımımız olduğu söylenebilir. Tasarımımız mutlaka mutluluk verici olmalı, hayata değer katmalı ve esnek bir yapısı ile değişime açık olmaldır. Bizim için zaman içerisinde oluşacak değişiklikleri içselleştirerek gelişebilecek bir tasarım ortaya koymak önemli bir kriterdir. RÖNESANS | BİZ Ofis Mecidiyeköy projenizle Architizer A+ Ödüllerinde Mansiyon ödülüne layık görüldünüz. Bu projenizden bize biraz bahsedebilir misiniz? Tasarım süreci nasıl gelişti? MURAT AKSU: Biz, yerel mimari öğeleri sürdürülebilirlik kriterleri doğrultusunda, modern bir dille yeniden yorumladığımız Rönesans Mecidiyeköy Ofisi'ni, "Hem net tanımlanmış kütle geometrisi ve modüler cephesiyle çevresinden farklılaşan, hem de iç avlu kurgusu ve geniş teraslarıyla kullanıcılarına peyzajla iç içe çalışma olanağını getiren bir yapı" olarak tanımlıyoruz. Rönesans projesi yaklaşık 6 aylık bir süreç içerisinde olgunlaştı. Mecidiyeköy'de Büyükdere Caddesi ile Profilo Alışveriş Merkezi'ni bağlayan ana ulaşım aksı üzerinde konumlanan yapıyı, bölgenin aktif yoğunluğu İçerisinde nefes alabilen ve yakın çevresindeki yoğun ve düzensiz yapılaşmaya nitelikli alternatif oluşturabilen bir yapı oiarak ele aldık. Mecidiyeköy'de, baktığınızda dışarıdan anlaşılamayan fakat içerisine girdiğinizde iç avlu / bahçeyle karşılaştığınız bir yapı ortaya çıkmış oldu. Yapı yaklaşık olarak 4000 metrekarelik arsa üzerinde konumlanıyor. Arsadaki kot farklarını verimli şekilde kullanarak kentsel peyzajla uyumlu, çevresiyle bütünleşebilen ve hem ofis birimleriyle hem de sosyal alanlarıyla modern çalışma yaklaşımlarına uygun niteliklerde bir yapı ortaya konmuş oldu. Rönesans Mecidiyeköy Ofisi'ni, geleneksel Türk yerel mi marisinin modern bir yorumu olarak ele aldık diyebiliriz. İç avlu ve bahçe hacmi, ana kütleden yapılan çıkmalarla zenginleştirildi ve bu çıkmalar çeşitli mekan kullanım olanakları dahilinde kullanıcılara sosyal alanlar olarak sunuldu. Yapının iç ve dış mekan ilişkisi fiziksel ve görsel süreklilik içinde birbiriyle bütünleştirilerek, kullanıcı algısının olabildiğince geniş ve ferah tutulmasına çabaladık. Bu bağlamda da, ofis birimlerinin ve ortak alanların çoğu iç avluya ya da peyzaja yönlendirildi. Yapı cephesinde ise esnek bir tasarım olanağı sunan modüler ama tekrar etmeyen bir ızgara oluşturduk. Cephede, farklı boyutlarda, güzel eskiyen, dayanıklı ve çoğunluğu yerel üretim olan malzemeler tercih ettik. Bu şekilde, farklı malzemelerin uyumlu birliktelikleri ile oluşan dinamik bir doku yakalamayı hedefledik. Düşey cephe elemanları ise paslanmaz çelik tekstil örgülerden oluşturuldu. Bu elemanlar, doğu, güney ve batı cephelerinde güneş kırıcı olarak işlev görürken, kuzey cephesinde sürekliliği sağlayan görsel unsurlar olarak korundu. Cephe aydınlatmasıyla da binanın düşey cephe elemanlarına vurgu yapılarak cephedeki ritmin gece devamlılığını sağlamaya çalıştık. Rönesans Mecidiyeköy Ofisi, geleneksel Türk yerel mimarisinin modern bir yorumu. Projenin tamamlanma süreci yaklaşık sekiz ay sürdü. Kullanıcıya yaşam kalitesi yüksek ortam sağlamanın tek bir yolu var; o da kullanıcıları günışığıyla ve temiz hava ile buluşturmanız. Bu yapıda her ofis alanında en az iki pencere açılıyor. Kullanılan cihazlar da az enerji tüketen ürünlerden tercih edildi. Biz elimizdeki yazılımlarla binaların enerji tüketimlerini daha model aşamasındayken yapıyoruz. Zaten BIM bu demek. Bu çalışmaları önceden yapıp, başımıza gelecekleri önceden tahmin edip, ona göre tavır almayı tercih ettik. Yapı kullanıma açıldıktan iki üç ay sonra LEED Gold Sertifikası aldı. Yakın zamanda, Mimarlık Portalı Architizer.com Sürdürülebilirlik Ödülüne layık görülen yapıda çok fazla ek bir maliyet getirmeden kriterleri sağlayabilmiş olmak, belki yatırımcılara bir motivasyon sağlayabilir. Mimarlıkta sürdürülebilirliğin durumunu yorumlayabilir misiniz? UMUT İYİGÜN: Mimarın sorumlulukları bağlamında baktığımızda tasarladığımız mekanları, günümüz teknolojisini de kullanarak 'akıllı' tasarlıyor olmamız gerekiyor. Şimdi çevre dostu, sürdürülebilir mimari yeni bir trend gibi değerlendiriliyor ancak aslında hep vardı, belki göz ardı ediliyordu. Bulunduğu yere göre yapının güneye mi kuzeye mi bakması gerekiyor, rüzgarı içine ne kadar almalı gibi doğru yönelmeye dair kararlar ilk çağlardan itibaren var. Baktığımızda Mardin, Hatay ve Urfa'daki yapılar bu parametreler göz önünde bulundurularak tasarlanmış. MURAT AKSU: Türkiye'deki kimlik bunalımı sürecindeki kopuşla birlikte yeni binalar yaparken geçmişin bilgisini bugüne taşıyamamışız ve bunun sonucunda da şimdi pencereden baktığımızda gördüğümüz X binalar ortaya çıkmış. Umut'un da belirttiği gibi örneğin Hatay ve Mardin'deki dar sokaklar güneşin etkisini azaltarak gölgelikler oluşturmak için bir çözüm. Bunlar aslında bizim elimiz  de olan veriler ancak bu verileri Kaybedince niteliksiz ve kalitesiz çevreler oluşuyor. Bu durumun sadece bizde böyle ilerlediğini ve sadece bizim bazı değerlerimizi kaybettiğimizi söyleyemeyiz; Amerika, İngiltere, Dubai'de de durum böyle. Öte yandan geleneksel mimariyi yorumlama tavrı da yanlış anlaşılmamalı; Osmanlı ya da Selçuklu tarzında bir şey üretmek yerine, o günkü önemli kavramları, şemaları, detayları bugüne modernize ederek yeniden yorumlamak gerekiyor. Geleneğe referans verirken, bunu bu çağın içerisindeki şartlarla yapmak lazım. Biz böyle bir tavrı önemsiyoruz. Doğal ışık, doğal aydınlatma gibi faktörler bizim için tabii ki çok önemli ancak bunların da ötesinde kendi kültürel değerlerimizi, geçmişten bugüne ve bugünden geleceğe taşımak gibi bir amacımız var. Genel olarak baktığınızda RMO, Noterler Birliği, Avlu 138 gibi projelerimiz de avlu sistemi, cumbalar, çıkmalar, taşlık gibi kendi kültürel mimari mirasımızın modern yorumlarını çok rahat görebilirsiniz. Sürdürülebilirlik, beşikten beşiğe bir kavram, bu sebeple yapı üretim sürecinin tüm aktörleri, tasarımcıların yanı sıra yatırımcının ve yüklenicinin de bu konuya duyarlı olması gerekiyor. Her ne kadar son 10 yıla baktığımızda Türkiye'de konuya dair duyarlılığın arttığını görüyor olsak da, bu konu sadece mimarlık ve inşaat dünyasının konusu olarak görmemek gerekiyor. Çünkü sürdürülebilirlik ve ekoloji, hepimizin ortak sorunu ve aynı zamanda da ortak çözümü diye düşünüyoruz. Son olarak genç mimarlara tavsiyeleriniz nelerdir? UMUT ÎYİCSÜN: Çok çalışmaları gerekiyor. Başarılı olan herkes, çok çalışarak bu başarıları elde ediyor. Mimarlık eğitimi pek çok alanda çok fazla seçenek sunuyor size. Astında mimar adaylarının kafa karışıklığı da bundan kaynaklanıyor. O seçenekler İçerisinde, doğru bir kariyer planlamasıyla mimarlık alanında iyi bir noktaya gelmenin mümkün olacağını düşünüyorum. Mutlaka 5 senelik, 10 senelik kariyer planlaması yapmaları gerekiyor. Biz bu anlamda, genç mimarlara destek olmak üzere hem ofis içi hemde İTÜ bünyesinde mentorluk yapıyoruz. Elimizden geldiğince kariyerlerinde doğru adımlar atmalarını destekliyoruz.