TR EN

Doğuş Maslak Ofis Kulesi, Büyükdere Caddesi üzerinde, Maslak’ın en tepe noktasında yer alıyor. Daha geniş taban alanlı komşu arsalarda yer alan kübik yapı kütlelerinin aksine, dar ve uzun bir geometriye sahip parseli nedeniyle bina daha ince ve yüksek bir kule konturuna sahip. Saydam cephesi ve ayırdedilen kütlesel formuyla bölgenin yüksek yapılarla değişmekte olan fiziksel karakterine uyum sağlıyor. Bulunduğu +100 m kotu ve saydam cephe tasarımı sayesinde binanın üst katlarına çıktıkça keyifli bir çalışma ortamını daha da zenginleştirecek Boğaz
manzarasının avantajından yararlanılıyor.

İlk tasarım kararlarını HOK ile alan işveren, mimari projenin tasarlanması ve geliştirilmesi aşamasında MUUM’la çalışmayı seçmiş. MUUM’un, mimari projeyi geliştirirken -süreçte değişen yönetmelik ve imar şartları dahilinde- ruhunu korumaya çalıştığı “kristal kesimli saydam bir yapı kütlesi” projenin de ana fikrini oluşturuyor.

Mimari proje geliştirme ve yapım sürecinin tasarımdan bağımsız sebeplerle uzamasından dolayı bu süreç içinde değişen imar yönetmelikleri, deprem ve yangın yönetmeliklerine karşın binanın hem “kristal kesimli” görüntüsü korunmaya çalışılmış hem de verimli ofis alanları elde edilmek için yoğun emek harcanmış. Özellikle kristal formun her katta kullanılabilir verimli alanı azaltması nedeniyle çözüm kristal kesimdeki eğimleri optimize ederek, cephedeki kırılmalardan dolayı kaybedilen kat alanını minimize etmek, çekirdekleri çalışır boyut ve büyüklüğe getirmek, alan ve cephenin yapım zorluklarının üstesinden gelmek olmuş.

Zemin altındaki 4 otopark katı ve onun üzerindeki yine toprak altı 4 ofis katının ışıktan verimli yararlanabilmesi
için açılan ışık kuyusunun içinden yükselen bina; zeminde, önündeki kamusal meydana ve sonrasında caddeye bir köprü ile bağlanıyor. Binanın, caddeye ve manzaraya açılan ön cephesi çekirdeklerin bulunduğu geçirimsiz arka cepheye doğru iki yandan saydamlığını yitirerek, “degrade” olarak dönüyor. Ayrıca bu üç cephe toprak altından zeminin üstündeki katlara (4. kattan 7. kata kadar) yükselirken kristal kesimin değdiği teğet konturlar nedeniyle yere bakan yüzeylerden oluşuyor; ancak burada yeniden kırılarak bu kez göğe bakan yüzeylerden oluşarak, yukarı çıktıkça incelen bir kütleyi sarıyor. Binanın iki yan cephesinde saydamdan geçirimsiz yüzeye dönen eksenden
çıkan iki kalın üçgenel profil, düşey olarak yükselirken kalınlıklarını yitirerek binanın en üst noktasında en ince kesite inerek yok oluyor. Bu iki geniş profil zemin kotunda ise birer kanada dönüşüyor; binanın arkaya doğru uzayan ve altta 8 katı barındıran arka bazasını çepeçevre sararak birbirlerine kavuşuyor. Bu profiller benzer bir jestle zemin kotu üzerinde bu kez yatayda sokağa doğru uzayarak giriş saçağını oluşturuyor.

Binaya girişi sağlayan köprünün dışarıda sokakla kavuştuğu alan büyüyerek ağırlıkla bina kullanıcılarına hizmet edecek, sosyalleşme olanağı sunacak bir meydana dönüşüyor. Binanın içinden çıktığı ışık kuyusu çevresindeki parapetler ise özellikle insanların sohbet ederken dayanacakları, ellerindeki içeceklerini ya da eşyalarını koyabilecekleri şekilde tasarlanmış. Köprüden binaya girildiğinde ise iki kat yüksekliğinde tasarlanan mekân
dışarıdaki kamusallığın kafe alanında sürmesine olanak verecek şekilde planlanmış.

İki kat yüksekliğindeki giriş bölümünde karşılama, bekleme ve dinlenme mekânının tekdüze havasını kırıp onu insan ölçeğine yakınlaştıran eliptik bir asma kat, lobiye karakter kazandıran ve onu zenginleştiren bir öğe olmuş. Eliptik biçimli asma kat, güvenlik girişinden danışma ve karşılama bankosuna ilerlerken solda yer alan kafenin üstünden başlayarak arkaya doğru uzanıyor. Merdivenle ulaşılan bu kat aynı zamanda kafenin kullanım kapasitesini de arttırıyor. Kafede buluşup sosyalleşen kullanıcılar dilediklerinde binanın iki yanından
arkaya doğru uzanan bazanın üstündeki teraslara da çıkabiliyor ve dışarıda olmanın keyfine varabiliyor. Öndeki meydan ile bu bahçelerin görsel olarak ilişkileniyor olması, kullanıcıların birbirilerini görebilecekleri sosyal bir manzara sunuyor.

Binanın, zemin altında arkaya doğru uzanması ve topografyanın bu yönde düşmesi ile bodrum katların açığa
çıkması sonucu oluşan 8 katlık bazasının ilk 4 katı, çalışma alanı olarak, binanın sahip olduğu toplam çalışma alanının önemli miktarını oluşturuyor. Burada çalışanların da doğal ışıktan yararlanabilmesi ve daha keyifli bir çalışma ortamı yaratılabilmesi için bina sınırlarından içeriye doğru daralarak oluşan bu kütlenin çevresini dönerek inen otopark rampasının duvarları yeşil duvar olarak canlı bitkilerle tasarlanmış. “Korten” düşey paneller arasından yeşilin farklı tonlarındaki bitkilerle doğanın canlılığının ve varlığının çalışanlara her mevsim yansıtılması hayal edilmiş. Ayrıca bazanın üzerinde çeşitli büyüklüklerde açılan gökpencereleri yardımıyla 4 kat
boyunca ışığı içeri alan ve çevresinde sosyalleşme olanağı yaratacak ışık kuyuları oluşturulmuş.

Konseptin kısıtlarına karşın en üst düzeyde verimli çalışma mekânı elde edilen projede MUUM, mekân verimliliği,
ekonomisi yanında enerji verimliliğini projenin her aşamasında önemseyerek yeşil bina ölçütlerine uygun bir ofis binası tasarlamış. Kristal kesimli konturlara sahip ince, uzun dikdörtgen prizma formundaki bina, manzaraya bakan tümüyle saydam ön cephesi aracılığıyla çevresiyle görsel ilişkisini hafiflik, geçirgenlik ve açıklık üzerine kurarken giderek geçirimsizleşen yan cepheleri ile sardığı çekirdeklerinin bulunduğu arka cephesi sayesinde daha oturaklı ve yerinde kök salmış bir görüntüye sahip.

Yalın, dikkat çekici, net çizgilere sahip kütlesel formun içinde çeşitli buluşma ve sosyalleşme mekânları için uygun bir ofis kulesi tasarlayan MUUM, binanın önündeki geniş meydandan girişteki eliptik terasa, yan bahçelerden bina içindeki minik avlulara dek kullanıcıların gereksinimlerine ve değişen taleplerine karşılık gelecek esnek bir mimari tasarımla insan odaklı çevreler yaratmak ilkesini bu yapıda da gerçekleştirmiş.